Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 31

a. Açıklamada yanılma

2.   Yanılma hâlleri

a.   Açıklamada yanılma

Madde 31 - Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır:

1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa.

2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.

3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa.

4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.

5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa.

Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.

I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:

2 - Hata halleri

Madde 24 - Esaslı hatalar, hulasatan şunlardır:

1 -       Hata ettiğini iddia eden tarafın bir akit hakkında rizasını beyan ederken başka bir akit kastetmiş olması.

2 -       Hata ettiğini iddia eden tarafın akitte makudun aleyhi teşkil eden şeyden gayri bir şey kastetmiş yahut üzerine borç alırken başlıca nazara aldığı şahısta yanılmış olması.

3 -       Hata ettiğini iddia eden tarafın taahhüt ettiği ivazın kasdettiği şeyden ehemmiyetli surette çok ve mukabil ivazın ehemmiyetli surette az olması.

4 -      

Adi hesap yanlışlığı, akdin sıhhatini ihlâl etmez. Bunlar tashih olunmakla iktifa olunur.

II-) Madde Gerekçesi:

Madde 31 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 24 üncü maddesini kısmen karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 31 inci maddesinde, açıklamada yanılmanın esaslı olduğu beş durum ile basit hesap yanlışlıklarının sözleşmenin geçerliliğine etkisi düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 24 üncü maddesinin kenar başlığında kullanılan “2. Hata hâlleri” şeklindeki ibare, Tasarıda “2. Yanılma hâlleri” şeklinde değiştirilmiş ve “a. Açıklamada yanılma” şeklinde yeni bir alt başlık eklenmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanununun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında kullanılan “Esaslı hatalar hassaten şunlardır:” şeklindeki ifade yerine, Tasarının 31 inci maddesinde, özellikle bu maddede sayılan yanılma hâllerinin esaslı olduğunun belirtilmesi, yapılan sayımın sınırlayıcı (tahdidî) nitelikte olmayıp, örnekleyici (tadadî) nitelikte olduğu sonucunun çıkartılması bakımından daha elverişli görülmüştür.

Tasarının 31 inci maddesinde, irade açıklamasında yanılma (beyanda hata) hâlleri düzenlenmektedir. Oysa, 818 sayılı Borçlar Kanununun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi, saikte esaslı yanılmaya (mevsuf saik hatasına) ilişkin olduğu için, yeni bir madde numarası verilerek, bir sonraki maddede ayrıca düzenlenmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanununun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında, dört bent hâlinde sayılan esaslı yanılma hâllerinde, yine de bir azalma değil, artış olmuştur. Bunun sebebi, 818 sayılı Borçlar Kanununun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde, sözleşmenin konusunda ve karşı tarafın şahsında yanılma, esaslı yanılma hâlleri arasında sayıldığı hâlde, bunların, Tasarının 31 inci maddesinin birinci fıkrasının (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde, ayrı ayrı sayılmış olmasıdır.

Maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, sayılan esaslı yanılmada, yanılanın, sözleşmenin niteliğinde yanılması söz konusudur. Meselâ, (B)’nin evini satın almak isteyen (A)’nın, ona bu evi kiralamak istediğini açıklamasında olduğu gibi.

Maddenin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde öngörülen esaslı yanılma hâlinde ise, yanılan, sözleşmenin konusunda yanılmaktadır. Meselâ, (B)’nin otomobilini satın almak isteyen (A)’nın, sözleşme yapma iradesini onun deniz motorunu satın almak için açıklamasında olduğu gibi.

Maddenin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde, yanılanın, sözleşme yapma iradesini gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklaması söz konusudur. Gerçekte (B) ile sözleşme yapmak isteyen (A)’nın, yanılarak, bu iradesini (C)’ye açıklamasında olduğu gibi.

Maddenin birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde öngörülen esaslı yanılma hâlinde yanılan, sözleşmeyi yaparken belli bir kişiyi göz önünde tuttuğu hâlde, sözleşme yapma iradesini başka bir kişi için açıklamaktadır. Meselâ, belirli kişisel veya meslekî özellikleri olan (B) ile sözleşme yapmak isteyen (A)’nın, yanılarak, sözleşme yapma iradesini, bu özelliklerden yoksun olan ya da farklı özellikleri bulunmakla birlikte, aynı adı taşıyan (B) isimli başka bir kişiye açıklamasında olduğu gibi.

Maddenin birinci fıkrasının (5) numaralı bendinde ise, yanılanın, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklaması durumu düzenlenmiştir. Meselâ, yanılanın iradesini bin birim ürün yerine onbin birim ürün olarak açıklamasında olduğu gibi.

Sistematik yapısı ile metninde yapılan düzeltme ve arılaştırma dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği yoktur.

III-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:

1-) OR:

2. Fälle des Irrtums

Art. 24

1 Der Irrtum ist namentlich in folgenden Fällen ein wesentlicher:

1. wenn der Irrende einen andern Vertrag eingehen wollte als denjenigen, für den er seine Zustimmung erklärt hat;

2. wenn der Wille des Irrenden auf eine andere Sache oder, wo der Vertrag mit Rücksicht auf eine bestimmte Person abgeschlossen wurde, auf eine andere Person gerichtet war, als er erklärt hat;

3. wenn der Irrende eine Leistung von erheblich grösserem Umfange versprochen hat oder eine Gegenleistung von erheblich geringerem Umfange sich hat versprechen lassen, als es sein Wille war;

4. wenn der Irrtum einen bestimmten Sachverhalt betraf, der vom Irrenden nach Treu und Glauben im Geschäftsverkehr als eine notwendige Grundlage des Vertrages betrachtet wurde.

2 Bezieht sich dagegen der Irrtum nur auf den Beweggrund zum Vertragsabschlusse, so ist er nicht wesentlich.

3 Blosse Rechnungsfehler hindern die Verbindlichkeit des Vertrages nicht, sind aber zu berichtigen.

2-) CO:

2. Cas d’erreur

Art. 24

1 L’erreur est essentielle, notamment:

1. lorsque la partie qui se prévaut de son erreur entendait faire un contrat autre que celui auquel elle a déclaré consentir;

2. lorsqu’elle avait en vue une autre chose que celle qui a fait l’objet du contrat, ou une autre personne et qu’elle s’est engagée principalement en considération de cette personne;

3. lorsque la prestation promise par celui des contractants qui se prévaut de son erreur est notablement plus étendue, ou lorsque la contre-prestation l’est notablement moins qu’il ne le voulait en réalité;

4. lorsque l’erreur porte sur des faits que la loyauté commerciale permettait à celui qui se prévaut de son erreur de considérer comme des éléments nécessaires du contrat.

2 L’erreur qui concerne uniquement les motifs du contrat n’est pas essentielle.

3 De simples erreurs de calcul n’infirment pas la validité du contrat; elles doivent être corrigées.

IV-) Yargı Kararları:

1-) YHGK., E. 2021/462 K. 2023/247 T. 22.3.2023:

“… Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

...

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 13.10.2014 tarihli feragat dilekçesini verdikten sonra, ertesi gün (14.10.2014 tarihinde) görülmekte olan davadan feragat edilmediğini, 2014/810 Esas sayılı davadan feragat edildiğini ileri sürerek dilekçeyi hata sonucunda verdiğini bildirdiği somut olayda, davacı tarafça davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmeden önce, aynı dava içinde hata nedeniyle feragatin geçersiz olduğunun ileri sürülmesinin hukuki sonuç doğurup doğurmayacağı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesinin davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

...

2. Değerlendirme

1. Öncelikle konu ile ilgili hukuki kavramların açıklanmasında yarar vardır.

2. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve yargı organı önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir.

3. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 307 nci maddesinde feragat tanımlanmış ve davacının talep sonucundan (6100 sayılı Kanun md. 119/1-ğ) kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak ifade edilmiştir. Davadan feragat eden davacı, bununladava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçmektedir. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (6100 sayılı Kanun md. 24), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Medeni usul hukukunda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar bazı istisna davalar dışında her davadan feragat edilebilir.

4. Feragat davaya son veren taraf işlemlerinden biri olup, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (6100 sayılı Kanun md. 309/1). Yine feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir (6100 sayılı Kanun md. 309/2). Ancak feragat, kayıtsız ve şartsız olmalı, kesin ve açık bir irade beyanı ile yapılmalıdır.

5. Davadan feragatin zamanı ise 6100 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesinde düzenlenmiş ve feragatin hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davadan feragat edilmesi mümkündür.

6. Davadan feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Diğer bir anlatımla, davadan feragat ile dava konusu uyuşmazlık esastan sona ermiş olur. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragatten dönemez; feragati ile bağlıdır. Belirtmek gerekir ki feragat, ıslah yolu ile de hükümsüz kılınamaz.

7. Ancak irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebilir (6100 sayılı Kanun md. 311). Çünkü bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.

8. İrade bozukluğu hâlleri 6098 sayılı Kanun’un 30 ilâ 39 uncu maddeleri arasında “Yanılma, Aldatma ve Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiş olup, irade bozukluğu sadece sözleşmelere özgü bir sakatlık hâli olmayıp, tek taraflı hukuki işlemler için de geçerlidir. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli olmayıp, 6100 sayılı Kanun’un 311 inci maddesinde de açıkça belirtildiği gibi iptal hakkıdır. Çünkü, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir.

9. Davadan feragatin; yanılma, aldatma ve korkutma nedenleriyle iptali ayrı bir dava açılarak ileri sürülebileceği gibi irade bozukluğu nedenleriyle feragatin geçersiz olduğu aynı dava içinde de ileri sürülebilir. Bu durumda mahkemece iddiaya ilişkin deliller toplanarak, feragat beyanının hukuki bir sonuç doğurup doğurmayacağı hakkında karar verilmesi gerekmektedir. …

10. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Kanun’da esaslı yanılma (hatanın) tanımı yapılmamış, 31 inci maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan yanılmanın (hatanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. …

11. Diğer bir anlatımla (beyanda-açıklamada) yanılma (hata); iç irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uygunsuzluk hâlidir. İradesini beyan etmek isteyen kimse, kendi dalgınlığı veya yanlış anlaması sonucunda gerçek iradesini istemediği bir şekilde açığa vurmuş olabileceği gibi; yanılma, beyanda bulunan kişinin dışında ortaya çıkan bir takım nedenlerden ötürü de olabilir. Böylelikle kişi, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunarak iradesini sakatlamaktadır. Yanılgıya düşen kişi karşı tarafın bir etkisi veya kusuru olmaksızın iradesine uygun olmayan bildirimde bulunmaktadır.12. Beyanda (açıklamada) yanılma iki şekilde ortaya çıkabilir. Bunlar beyan fiilinde yanılma ve beyan içeriğinde yanılmadır. Beyan fiilinde yanılma, beyan sahibi, beyan fiilinde, başka bir deyişle beyan fiilini oluşturan araçlarda, söz, yazı ve işaretlerde yanılmaktadır. Beyan sahibi, beyan fiilini oluşturan söz, yazı ve işaretleri kullanmak istememekte, dolayısıyla beyan fiili, yani söz, yazı ve işaretler gerçek iradeye uymamaktadır. Burada yanlış söyleme, yanlış yazma söz konusu olmaktadır. Beyan içeriğinde yanılma ise, beyan sahibinin gerçekte (beyan fiilini beyan söz, yazı ve işaretlerini) istemesine rağmen, ona doğru bir yorum sonunda verilecek anlamdan başka bir anlam vermesi hâlinde ortaya çıkar. …

13. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili mahkemeye sunduğu 13.10.2014 tarihli dilekçe ile 2014/809 Esas sayılı dosya numarasını belirterek "Davacı ... ve vekil ... davalı ile anlaştığından davadan feragat ediyoruz" şeklinde beyanda bulunduktan sonra, 14.10.2014 havale tarihli dilekçe ile; 2014/810 Esas sayılı dosyadan feragat ettiklerini, hataen 2014/810 Esas yerine 2014/809 Esas yazdıklarını, rakam hatası olduğunu belirterek 2014/809 Esas sayılı davadan feragat iradesinin bulunmadığını bildirmiştir. ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/810 Esas sayılı dosyasının yapılan incelemesinde, davacı vekilince 14.10.2014 tarihli feragat dilekçesinin (13.10.2014 tarihli davacı asılların imzaladığı feragat tutanağı da eklenerek) sunulması üzerine, mahkemece aynı tarihli karar ile davalı ... aleyhine açılan davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

14. Yukarıda açıklandığı üzere, beyan fiilinde yanılmada; beyan sahibi, beyan fiilinde, başka bir anlatımla beyan fiilini oluşturan araçlarda, söz, yazı ve işaretlerde yanılmakta olup, yanlış söyleme, yanlış yazma söz konusu olmaktadır. Somut olayda da, davacı vekilinin gerçek iradesi ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/810 Esas sayılı dosyada davadan feragat etmek ise de, açıklamada yanılma (beyanda hata) sonucunda 2014/809 Esas sayılı dosyada davadan feragat ettiğini bildirmiştir. Zira, görülmekte olan dava (2014/809 Esas) ile feragatle sonuçlanan 2014/810 Esas sayılı davanın birbirini takip eden esas almaları dikkate alındığında, davacı vekilince feragat dilekçesi anılan dava dosyasına verilmesi gerekirken hatalı olarak görülmekte olan davaya ibraz edilmiştir. …

15. O hâlde, 6100 sayılı Kanun 311 inci maddesine göre irade bozukluğu hâllerinde feragatin iptali istenebileceğinden; somut olayda da 6098 sayılı Kanun’un 30 ve 31 inci maddelerine, dolayısıyla açıklamada esaslı yanılma (beyanda esaslı hata) hukuki sebebine dayalı olarak feragatin iptalinde hukuka aykırılık bulunmadığından ilk derece mahkemesince işin esasının incelenmesi yerinde olmuştur. …”

2-) Y. 1. HD, T: 18.02.2013, E: 2013/1676, K: 2013/2179:

“… Davacı, yurt dışında yaşadığını, kendi adına arsa almak üzere dava dışı kayın pederi …’e vekaletname verdiğini, vekil tarafından alınan 11 parsel sayılı taşınmazın adına tescil edildiğini, arsa üzerine ev yapmak için belediyeye başvurduğunda ise davalı tarafından gösterilen ve üzerinde pazarlık yapılan taşınmazın Taşağıl Mahallesinde cami yanındaki arsa olmasına karşın, devri yapılan yerin Bağlarbaşı Mahallesinde, şehir dışında ve düşük bedelli bir yer olduğunu anladığını, davalının hileli davranarak düşük bedelli arsasını sattığını ileri sürerek, tapunun iptaliyle ödediği … TL nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

… “Taşağıl Mahallesinde ve cami yanındaki arsayı” satın aldığı zannı ile pazarlık yaparak taşınmaz bedelini ödediği ve 11 parsel sayılı taşınmazın adına tescil edildiği, anılan işlemde hataya düştüğünü ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda davanın yanılma (hata) hukuksal nedenine dayandığı duraksanmayacak biçimde açıktır.

Nitekim davalı da savcılıktaki ifadesinde, 2010 yılı içerisinde 9 adet taşınmazı icra satışı ile aldığını, bu nedenle hangi tapuların hangi arsaya ait olduğunu bilmediğini, davacının vekili …’in Taşağıl Mahallesindeki cami yanındaki arsayı satın almak için geldiğini, kendisinin de bu arsa için 20.000.-TL isteyip o arsaya ait olduğunu düşündüğü tapuyu verdiğini, tapudaki işlemlerin … tarafından yapıldığını, Bağlarbaşı Mahallesindeki arsayı davacının istediği arsa zannederek sattığını beyan etmiştir.

Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Borçlar Kanununda (TBK’da) esaslı yanılma (hatanın) tanımı yapılmamış, 31. (BK 24. m.) maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan yanılmanın (hatanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.

Bu koşulların varlığı halinde yanılgıya (hataya) düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki yanılgının (hatanın) ileri sürülmesi TBK’nun 34. … ve Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Bunun yanı sıra, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK’nun 35. … maddesinde öngörüldüğü gibi aldatmayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.

Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Yanılmanın (Hatanın) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca yanılmanın (hatanın) varlığı her türlü delille ispat edilebilir. …”

Not: Karardaki olayların müşterek hata kavramı bakımından irdelenmesi gerekir. Şöyle ki: Alıcı, Taşağıl Mahallesindeki arsayı satın almak istemiştir. Alıcı, resmi senetteki bilgilerin Taşağıl Mahallesindeki taşınmaza ilişkin olduğunu düşünmüştür. Halbuki resmi senetteki bilgiler, Bağlarbaşı Mahallesindeki taşınmaza ilişkindir. Satıcı da Bağlarbaşı Mahallesindeki taşınmaza dair bilgilerin, alıcının satın almak istediği Taşağıl Mahallesindeki arsaya ait olduğunu düşünmüştür. Her iki taraf da resmi senetteki bilgilerin Taşağıl Mahallesindeki arsaya ait olduğunu düşünmüştür. Bu durum karşısında her iki tarafın da hataya düştüğü, yani bir müşterek hatanın söz konusu olduğu sonucuna varılması gerekir.

Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X