d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi
d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi
Madde 45 - Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar.
Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin sona ermiş olduğunu bildikleri durumlarda uygulanmaz.
I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:
d) Salâhiyetin hangi zamandan itibaren nihayet bulacağı1
Madde 37 - Mümessil kendi salâhiyetinin hitam bulduğuna vâkıf olmadığı müddetçe, temsil edilen yahut halefleri, bu salâhiyet henüz baki imiş gibi onun muamelesi ile alacaklı veya borçlu olurlar.
Üçüncü şahısların, salâhiyetin nihayet bulduğuna vâkıf oldukları suretler müstesnadır.
II-) Madde Gerekçesi:
Madde 45 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 37 nci maddesini karşılamaktadır.
Tasarının iki fıkradan oluşan 45 inci maddesinde, yetkinin sona erme ânı düzenlenmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 37 nci maddesinin kenar başlığında kullanılan “d. Salâhiyetin hangi zamandan itibaren nihayet bulacağı” şeklindeki ibare, Tasarının 45 inci maddesinde, “d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi” olarak değiştirilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında kullanılan “...onun muamelesi ile alacaklı veya borçlu olurlar.” şeklindeki ibare ise, Tasarıda “temsilcinin yapmış olduğu hukukî işlemlerin sonuçları ile bağlıdırlar.” şekline dönüştürülmüştür.
Metninde yapılan arılaştırma dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği yoktur.
III-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:
1-) OR:
d. Zeitpunkt der Wirkung des Erlöschens der Vollmacht
Art. 37
1 Solange das Erlöschen der Vollmacht dem Bevollmächtigten nicht bekannt geworden ist, berechtigt und verpflichtet er den Vollmachtgeber oder dessen Rechtsnachfolger, wie wenn die Vollmacht noch bestehen würde.
2 Ausgenommen sind die Fälle, in denen der Dritte vom Erlöschen der Vollmacht Kenntnis hatte.
2-) CO:
d. Moment à compter duquel l’extinction des pouvoirs produit ses effets
Art. 37
1 Aussi longtemps que le représentant n’a pas connaissance de l’extinction de ses pouvoirs, le représenté ou ses ayants cause deviennent par son fait créanciers ou débiteurs comme si les pouvoirs existaient encore.
2 Sont exceptés les cas dans lesquels des tiers ont su que les pouvoirs avaient pris fin.
IV-) Yargı Kararları:
1-) YHGK, T: 06.10.2010, E: 2010/323, K: 2010/458:
“… Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Davalılardan K1, … 4.Noterliği’nce düzenlenen 29.06.1998 gün ve … yevmiye nolu genel vekaletnameyle, davacı Şirketin bankalardaki tüm hesapları üzerinde ahzu kabz, sulh ve ibraya yetkili kılınmış; davacı şirketteki ortaklığının ve müdürlük sıfatının sona ermesinden ve bu hususların tescili ve ilanından sonra davacı şirkete ait davalı Banka nezdindeki hesaptan iki ayrı işlemle para çekmiştir.
Davacı Şirket vekili, davalılardan K1’ün şirket hesabından para çekmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, diğer davalı Bankanın da kusurlu bulunduğunu ileri sürerek, Şirket hesabından davalı Bankaca ödenen paranın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece “tasfiye halinde bulunan davacı Şirketi, davalı K1’ın temsile yetkili bulunmadığının ticaret sicili gazetesinde ilan edildiği ve bu ilanın üçüncü kişileri bağladığı, dolayısıyla ilandan sonra yetkisiz kişiye yapılan ödeme nedeniyle davalı Bankanın da sorumlu olduğu” gerekçesiyle, her iki davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar Banka ve K1 vekillerinin temyizi üzerine Özel Daire; davalılardan K1 yönünden tüm temyiz itirazlarının reddine karar verdikten sonra, davalı Banka yönünden, davalılardan K1’ün para çekme işleminin 29.06.1998 gün ve 12528 yevmiye nolu genel vekaletnameyle tanınan geniş yetkilerine dayandığı savunması üzerinde durulmadan ve anılan davalının vekalet ilişkisinden doğan bu yetkisinin 25.12.2006 tarihinde keşide edilen azilnameye kadar devam ettiği göz önünde tutularak azilden çok önce gerçekleşen para çekme işlemlerinden dolayı bankanın hukuki sorumluluk koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılmadan, salt hesaptan para çekenin şirketi temsil ve ilzam sıfatının sona erdiğinden söz edilerek bankanın sorumluluğuna karar verilmesinin doğru olmadığı, gerekçesiyle kararın davalı banka yararına bozulmasına karar vermiştir.
Davalı K1’ün temyiz itirazlarının reddine karar verildiğinden, dava konusu alacaktan sorumlu olduğu hususu kesinleşmiş olup; Yerel Mahkemece, davalı Bankanın sorumluluğu yönünden verilen bozma nedenine direnilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı bankanın ödeme yaptığı dönemde davalının şirketteki ortaklık ve müdürlük sıfatının sona ermesine karşın vekalet ilişkisinin devam edip etmediğinin irdelenmesi gerekip gerekmediği; mahkemece bu konuda yapılan incelemenin hükme varmaya yeterli olup olmadığı; noktasındadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; ticaret siciline yapılan kayıtlar, kaydı yapılan hususun açıklanması ya da hukuken varlık kazanması açısından önemli oldukları gibi, üçüncü kişiler bakımından da büyük bir önem taşırlar.
Bu noktada, tescil ve ilanı zorunlu olan bir husus tescil ve ilan edilmiş ise, üçüncü kişiler bu hususu bilmediklerini iddia edemeyecekleri gibi, kaydı gerekli olmasına rağmen kayıt ve ilan edilmeyen bir hususun da üçüncü kişilerce bilinmedikleri kabul olunur (TTK m.39).
Ticaret sicilinin bu fonksiyonu, sicilin üçüncü kişiler açısından etkisi veya dış etkileri ya da olumlu ve olumsuz etkisi olarak adlandırılmaktadır.
...
Kısaca, yasada, üçüncü kişilerle kayıt ilgililerinin çıkarları; mevcut hususun rizikosunu tescil ve ilandan önce tacire, tescil ve ilandan sonra ise üçüncü kişiye yüklemek suretiyle, düzenlenmiştir.
...
Temsil, bir kimsenin mümessil sıfatıyla diğer bir kişi adına hukuki işlem yapmasıdır. Temsil kurumu 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 32-40. maddeleri arasında düzenlenmiş olup; burada, yetkili bir mümessilin diğer bir şahıs adına yaptığı hukuki işlemden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olması söz konusudur.
Bu noktada, mümessil tarafından yapılan hukuki işlemden doğan hak ve borçların temsil edilene ait olabilmesi için gerekli en önemli unsur; mümessilin, temsil edilen adına hukuki işlem yapmaya yetkili olmasıdır. Bu yetki, bir hukuki işlemden (rızai yetki) veya kanundan (kanuni yetki) doğabilir.
Temsil yetkisi kanundan doğuyorsa yetkinin kapsamını ilgili kanun belirler; şayet bir hukuki işlem ile temsil yetkisi verilmiş ise, yetkinin kapsam ve sınırı bu hukuki işlemde gösterilir (BK m.33).
Bir hukuki işlem ile verilen temsil yetkisinin kapsamı belirlenirken, temsil edilenin iradesi ve işin niteliğinin de göz önünde tutulması gerektiği kuşkusuzdur.
Vekillik sözleşmesine dayanan temsil ise, etkisini dış ilişkide gösterir. Örneğin temsil edilenle üçüncü bir kişi arasında bir hukuksal ilişki kurulmasını sağlar. …
Vekaletin sona erme sebeplerini düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 396. maddesinde, vekaletten azil ve istifanın her zaman mümkün olduğu açıklanmıştır. Yenilik doğuran tek yanlı bir işlem olan azil ve istifaya dair irade beyanının karşı tarafa ulaşması ile vekalet ilişkisi, “tasfiye edilmesi gerekli” bir ilişki durumuna gelmektedir.
Öte yandan, Borçlar Kanunu’nun 37. ve 396. maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere temsil yetkisinin son bulması, vekilin yetkisiz temsilci haline gelmesi ve yaptığı işlemlerin bu nedenle geçersiz sayılması için, azil keyfiyetinin temsilciye ulaştırılması gerekir. Buradan gidilerek temsilciye ya da üçüncü kişilere temsil yetkisinin geri alındığı, yöntemine uygun biçimde ulaştırılmadıkça bu yetkinin devam ettiği kabul edilir.
Somut olayda, davalılardan K1 davacı Şirket ortağı iken 25.10.2001 tarihinde hissesini devrederek ortaklıktan ayrılmış ve bu tarih itibariyle şirketi temsil ve ilzam yetkisi sona ermiş olup, anılan hususlar Ticaret Sicili Gazetesinde 16.11.2001 tarihinde ilan edilmiştir. Öyle ise davalı Bankanın, ilke olarak ilan edilen hususu bilmediğini ileri sürmesi olanaklı değildir.
Ne var ki; davalı K1’e davacı Şirket tarafından, 29.06.1998 gün ve 12528 yevmiye nolu genel vekâletnameyle, davacı Şirketin bankalardaki tüm hesapları üzerinde ahzu kabz, sulh ve ibrayı içeren geniş yetkiler verilmiştir.
Davacı Şirketçe davalı K1’ın vekaletten azledildiği ya da davalının istifasına dair dosya kapsamında herhangi bir belge yer almadığı gibi, bozma ilamında işaret edilen 25.12.2006 tarihli azilnamenin dava konusu maddi olguyla alakalı bulunmayan dava dışı şahıs muhatap alınarak keşide edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere, davalı K1’ün “vekaletten azli” ve böylece davacıyı temsil yetkisi kalkmadığı sürece, hem davalı K1’ın, hem de onunla işlem yapan davalı Bankanın işlemi geçerli ve temsil olunan davacı Şirket de bununla bağlı olacaktır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, davacı Şirket ile davalı K1 arasında 29.06.1998 tarihli vekaletnameyle kurulan vekalet ilişkisinin, davalı K1’ın davacı şirkete ait davalı Banka nezdindeki hesaptan para çektiği 21.12.2001 ve 14.01.2002 tarihleri itibariyle devam edip etmediği araştırılarak, sonucuna göre Bankanın sorumluluğu konusunda bir karar verilmesi gerekirken; …”
Not: Mülga 818 sayılı BK m. 37, TBK m. 45’e tekabül etmektedir.
1 Maddenin Düstur’daki “D” şeklindeki kenar başlığı, “d” olarak anlaşılmalıdır.