Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 72

I. Kural

C.  Zamanaşımı

I.   Kural

Madde 72 - Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.

Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.

I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:

(F) Müruruzaman1

Madde 60 - Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdî bir meblâğ tediyesine müteallik dâva, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.

Şu kadar ki zarar ve ziyan dâvası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsî dâvaya da o müruru zaman tatbik olunur.

Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sâkıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir.

II-) Madde Gerekçesi:

Madde 71 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 71 inci maddesinde, haksız fiilden doğan tazminat isteminin zamanaşımı süresi düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun söz konusu maddesinin kenar başlığında kullanılan “F. Müruruzaman” şeklindeki ibare, Tasarının 71 inci maddesinde, “C. Zamanaşımı / I. Kural” şeklinde değiştirilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrası hükmü, Tasarının 71 inci maddesinin birinci fıkrasıyla birleştirildiği için, 818 sayılı Borçlar Kanununda üç fıkradan oluşan madde, Tasarıda iki fıkraya dönüştürülmüştür.

 818 sayılı Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasında kullanılan “Zarar ve ziyan yahut manevî zarar namiyle nakdî bir meblâğ tediyesine müteallik dava” şeklindeki ibare yerine, Tasarının 71 inci maddesinin birinci fıkrasında, kısaca “Tazminat istemi” ibaresi kullanılmıştır. Gerçekten, tazminat isteminin mutlaka bir dava açılarak ileri sürülmesi şart olmayıp, bu istem dava dışında da ileri sürülebilir. Haksız fiil tazminatı için, 818 sayılı Borçlar Kanununda öngörülen bir yıllık kısa zamanaşımı süresinin, yetersiz bulunması nedeniyle, Tasarıda iki yıla çıkarılması öngörülmüştür. Nitekim, motorlu taşıt işletenlerin sebep oldukları maddî zararlar da, niteliği itibarıyla bir haksız fiil oluşturduğu hâlde, bu tür zararlardan doğan sorumluluk, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda iki yıllık zamanaşımı süresine tâbi tutulmuştur.

Ayrıca, 818 sayılı Borçlar Kanununda on yıllık uzun zamanaşımı süresi için kullanılan “zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren” şeklindeki ibarenin, haksız fiilin “zarar” unsuru gerçekleşmedikçe, fiilin işlendiği tarihten itibaren kaç yıl geçerse geçsin, haksız fiil nedeniyle tazminat isteminin zamanaşımına uğramayacağı şeklinde yorumlanmasını önlemek amacıyla, bu ibare “her hâlde, fiilin işlendiği tarihten başlayarak” şeklinde değiştirilmiş ve 818 sayılı Borçlar Kanunundaki on yıllık uzun zamanaşımı süresinin de, bu değişiklik göz önünde tutularak yirmi yıla çıkarılması öngörülmüştür. Nitekim, haksız fiil zamanaşımı süreleri olarak Alman Medenî Kanununun (BGB) 852 nci maddesinde on ve otuz yıllık süreler öngörülmüştür.

818 sayılı Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında kullanılan “Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa” şeklindeki ibare, “Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa” şeklinde değiştirilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında kullanılan “mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir” şeklindeki hüküm ise, Tasarının 71 inci maddesinde “zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir.” şeklinde ifade edilmiştir.

III-) Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi:

Tasarının 71 inci maddesi deprem ve benzeri olaylarda uzun zamanaşımını benimseme temeline dayanarak yirmi yıllık genel bir süre öngörmüştür. Deprem üzerine Yüksek Mahkemenin geliştirdiği yorum, bu düzenlemeyi etkilemiş olmalıdır (YHGK. 04.06.2003 t, 4 - 400 / 393 - E / K, YCGK. 4.3.2003 t, 9 - 314 / 15 - E / K). Komisyon, bu gibi sonuçlarda çözümün “haksız fiil” kurumunun analizinde aranması gerektiği değerlendirmesinde bulunmuş, süreyi on yıla indiren önergede temel çözümü ortaya koymuştur. Buna göre, haksız fiilin “sonuç” unsurunun üzerinde durulması gerekir. “Sonuç”, eylemin “hareket” unsurunun dış-dünyada meydana getirdiği ve hukukun hüküm tertip ettiği “değişiklik”tir (Prof.Dr. Kaneti, Selim, Haksız Fiilde Ani Sonuçlu Olaylarda Hukuka Aykırılık Unsuru, İst. 2007, s. 19 ve civ.). Hareketten hemen sonra meydana gelen ölüm, yaralanma ve hasar gibi “ani sonuç”lar yönünden bir sorun yoktur. Bu hâllerde, hareketle sonuç arasında uzun bir zaman bulunmamaktadır. Hareketle sonuç arasına uzun bir zamanın girdiği hâllerde sorun doğmaktadır. Sözgelimi kimi kimyasal ya da radyoaktif kökenli kazalarda hareket unsuru ile dış-dünyadaki değişiklik (sonuç) unsuru arasına, yarım asrı aşan bir süre girebilir. Radyoaktif kaza çevresinde 50 yıl sonra elsiz-kolsuz doğumun gerçekleşmesi farazî örneği uyarıcıdır. İlliyet bağının varlığı hâlinde bu örnekte nükleer santraldeki “patlama”, haksız fiilin “hareket unsurunu”, “noksan doğum” ise, haksız fiilin “sonuç unsurunu” (cismani zararı) ifade eder. Bu somut örnekte haksız fiilin işlendiği tarih, hareketin oluştuğu “patlama” tarihi değil; sonucun meydana geldiği “noksan doğum” tarihidir. Haksız fiil, noksan doğum tarihinde tamamlanmış olmaktadır. (Prof. Dr. Henri Deschenaux, Prof. Dr. Pierre Tercier, Sorumluluk Hukuku, Selim Özdemir çevirisi, Ank, 1983, s.12-13). Hareket ve sonuç haksız fiil bütününü oluşturan kurucu unsurlar olup sonucu meydana gelmemiş harekete bir hüküm tertip olunamaz. Öte yandan aynı hareketin farklı zamanlarda birden fazla sonuç doğurması mümkündür. Çernobil kazasından sonra birden fazla özürlü doğum gibi. Her sonucun meydana geldiği tarihe göre zamanaşımının başlangıcı farklı olacaktır. Bu gibi hâllerde zarar, ancak ve ancak sonucun meydana geldiği tarihte oluşmuş olacağından, kısa süreli zamanaşımının da başlangıç tarihi zorunlu olarak, sonucun meydana geldiği tarih sonrasındaki öğrenme tarihi olacaktır.

Tasarının 71 inci maddesinin birinci fıkrası, uzun zamanaşımı başlangıcına temel alınan fiil terimi eylemin sonuç unsurunun meydana geldiği tarihi içerdiğine; fiilin sonucun meydana geldiği tarihte oluşmuş sayıldığına göre, sonucu on yıl sonra meydana gelen fiillerde dahi zamanaşımının dolmamış bulunması karşısında “yirmi yılın” ibaresi “on yılın” şeklinde değiştirilmiş ve madde teselsül nedeniyle 72 nci madde olarak kabul edilmiştir.

IV-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:

1-) OR:

G. Verjährung

Art. 60

1 Der Anspruch auf Schadenersatz oder Genugtuung verjährt in einem Jahre von dem Tage hinweg, wo der Geschädigte Kenntnis vom Schaden und von der Person des Ersatzpflichtigen erlangt hat, jedenfalls aber mit dem Ablaufe von zehn Jahren, vom Tage der schädigenden Handlung an gerechnet.

2 Wird jedoch die Klage aus einer strafbaren Handlung hergeleitet, für die das Strafrecht eine längere Verjährung vorschreibt, so gilt diese auch für den Zivilanspruch.

3 Ist durch die unerlaubte Handlung gegen den Verletzten eine Forderung begründet worden, so kann dieser die Erfüllung auch dann verweigern, wenn sein Anspruch aus der unerlaubten Handlung verjährt ist.

2-) CO:

G. Prescription

Art. 60

1 L’action en dommages-intérêts ou en paiement d’une somme d’argent à titre de réparation morale se prescrit par un an à compter du jour où la partie lésée a eu connaissance du dommage ainsi que de la personne qui en est l’auteur, et, dans tous les cas, par dix ans dès le jour où le fait dommageable s’est produit.

2 Toutefois, si les dommages-intérêts dérivent d’un acte punissable soumis par les lois pénales à une prescription de plus longue durée, cette prescription s’applique à l’action civile.

3 Si l’acte illicite a donné naissance à une créance contre la partie lésée, celle-ci peut en refuser le paiement lors même que son droit d’exiger la réparation du dommage serait atteint par la prescription.

V-) Yargı Kararları:

1-) YİBK, T: 09.12.1931, E: 23, K: 44:

Fuzulî işgal neticesi talep olunan «Ecri misil» tazminat, Borçlar Kanununun birinci babının ikinci faslında gösterilen borçlar mahiyetinde olmadığı cihetle bu kabil tazminata ait davalarda mezkûr kanunun 60 ıncı maddesinde gösterilen müruruzaman müddeti kabili tatbik olmadığı Ekseriyetle takarrür etmiştir. (RG. 09.04.1932; S: 2072).

2-) YİBK, T: 25.05.1938, E: 1937/29, K: 1938/10:

Bkz. madde 147, no: IV, 1.

3-) YİBK, T: 23.03.1938, E: 3, K: 3:

… doğum sebepleri göz önünde tutulunca davanın, depo edilmiş olan paranın haksız bir fiil ile ele geçirilmiş olduğu beyan edilmek suretile teşrih olunması ve Borçlar Kanununun hadiseye temas etmeyen 61 inci maddesine değil, 41 inci maddesine istinad ettirilmesi icabederdi. Paranın ele geçirilmesi şekli hakkında sebkeden iddialara göre hadisede alelâde mukaveleye muhalif bir hareket mevcut olmayıp haksız ve Ceza Kanunu mucibince suç teşkil eden bir muameleden doğan borcun ödetilmesi mevzuubahis bulunduğu cihetle akde muhalif hareketlerden doğan davalara tatbiki icap eden on senelik umumî müruruzaman cereyan edemeyip Borçlar Kanununun ikinci faslında zikri geçen ceza müruruzamanı hükmü cari olacağından mezkûr kanunun 60 ıncı maddesinin ikinci bendi sarahati nazara alınarak ona göre tatbiki icap eden müruruzaman müddetinin tayini muvafık bulunduğuna ekseriyetle karar verildi. (RG. 30.06.1938; S: 3947).

Not: Bu kararın tarihi Resmî Gazete’de 23.03.1938 olarak geçmektedir. Ancak, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları, Hukuk 1, 1926-1941, 2. Basım, Yargıtay Yayınları No: 5, Ankara, 1984, s: 359’da karar tarihi 13.04.1938 olarak belirtilmiştir.

4-) YİBK, T: 16.06.1943, E: 3, K: 23:

Yukarıda beyan ve tafsil olunan mucip sebeplere göre memurların cezayı müstelzim olsun olmasın mutlak surette haksız fiilleri ile Devlete karşı sebep oldukları zararlara ait dâvaların müruruzamanında Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesin hükmünün tatbiki lüzumuna ekseriyetle karar verildi. (RG. 13.12.1943; S: 5576).

5-) YİBK, T: 07.12.1955, E: 17, K: 26:

Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasiyle haksız fiilin ceza kanunları gereğince müddeti daha uzun zamanaşımına tabi bir suç teşkil etmesi halinde tazminat dâvasının, ceza zamanaşımına tabi olacağı ve ceza dâvasından önce zamanaşımına uğramıyacağı yolunda sevkedilmiş olan hüküm, ceza dâvası devam ettiği müddetçe mutazarrırın müdahil sıfatını alarak ceza mahkemesinden tazminat talep edebileceği ve bu itibarla haksız fiilin Devlet tarafından takibi mümkün oldukça tazminat dâvasını kabul etmemenin mânasız olacağı mülâhazasına müstenit olmasına binaen cezayı müstelzim haksız fiillerin Af Kanunu ile cezai mahiyet ve vasıflarını kaybetmeleri halinde artık, Devletçe de takip bahse konu olamıyacağından, bu gibi haksız fiillerden doğan tazminat dâvalarında ceza zamanaşımının değil, Borçlar Kanununun 60 ıncı maddesinde derpiş edilen hukuk zamanaşımının tatbiki gerekli olduğuna ilk toplantıda 7/12/1955 tarihinde üçte ikiden fazla ekseriyetle karar verildi. (RG. 11.02.1956; S: 9231).

6-) YHGK, T: 31.05.2023, E: 2022/597, K: 2023/545:

“… KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı istemi

4. Davacı vekili, müvekkilinin çeşitli icra ve dava dosyalarının takibi için davalı avukatı vekil tayin ettiğini ancak davalının vekilliğini yürüttüğü dosyaları takip etmemesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını, şikâyeti üzerine görevi kötüye kullanma suçundan yapılan yargılama sonucunda cezalandırılmasına karar verildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminat ile 40.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevabı

5. Davalı vasisi, davanın zamanaşımına uğradığını, ceza dosyasının kesinleşmediğini, tazminat hakkının doğmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … kararı ile; … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … dosyasında davacının vekilliğini üstlenen davalı avukatın sürekli mazeret göndererek duruşmalara katılmadığı, bu şekilde dosyanın işlemden kaldırıldığı, 26.09.2008 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, zarara konu eylemin bu tarihte gerçekleştiği, davacının … Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği … dilekçeyle zararı iki ay kadar önce öğrendiğini belirttiği, davanın 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen bir yıllık zamanaşımı süresinden sonra 24.11.2011 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 26.02.2019 tarihli ve 2016/24914 Esas, 2019/2485 Karar sayılı kararı ile; “…Davacı, tarafı olduğu icra takip ve dava dosyaları için vekalet verdiği davalı avukatın vekalet görevini gereği gibi yerine getirmediğinden zarara uğradığını ileri sürerek uğradığı zararın tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. Davalı, zamanaşımının dolduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece, Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesi gereğince zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde davayı açılmadığından zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosyanın incelenmesinde, davacı tarafından yapılan suç duyurusu üzerine, … 1. Ağır Ceza Mahkemesinde “görevi kötüye kullanmak” suçundan açılan ceza davasında, 21.09.2011 tarihli kararla davalı avukatın cezalandırılmasına karar verildiği, kararın temyizi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 11.06.2015 tarih 2013/14078 E., 2015/12367 K. sayılı ilamı ile, hükümden sonra davalı avukatın ölmüş olması nedeniyle kararın bozulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalı avukatın, iş bu davanın dayanağı olan eyleminin, Türk Ceza Kanunu’na göre “görevin kötüye kullanılması” niteliğinde olup, suç teşkil ettiği görülmektedir. Borçlar Kanununun 60/II. maddesinde "....şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruruzamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur...." denilmek suretiyle zamanaşımı süresi için Ceza Kanununa atıfta bulunulmuş olup, anılan hükme göre, tazminat davasının, ceza kanunları gereğince süresi daha uzun zamanaşımı süresine tabi, cezayı gerektiren bir eylemden doğmuş olması halinde, ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı açıktır. Kaldı ki bu maddenin uygulanması için, ceza davasında tazminat istenmesi gerekmediği gibi, eylemi işleyen hakkında ceza davası açılmış olması ya da mahkumiyet kararı verilmiş olması da gerekli değildir. Sadece eylemin suç niteliğini taşıması yeterlidir. Somut olayda, ceza zamanaşımı süresi dolmamıştır. Öte yandan taraflar arasındaki vekalet ilişkisi de hukuken son bulmamıştır. O halde, mahkemece, işin esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

11. Mahkemece … önceki gerekçeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddi yönünde direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

 12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 II. UYUŞMAZLIK

 13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı avukatın vekâlet görevini gereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle zarara uğranıldığı iddiasıyla tazminat istenilen somut olayda Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesindeki bir ve beş yıllık zamanaşımı süresinin mi yoksa avukatın eyleminin aynı zamanda suç teşkil ettiği değerlendirmesiyle ceza zamanaşımı süresinin mi uygulanması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

 III. GEREKÇE

 14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ilgili yasal düzenlemelere değinmekte fayda vardır.

 15. Somut olaya uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 126/4. maddesinde, vekâlet sözleşmesinden doğan davalar için öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresi, avukatlık sözleşmesinden doğan davalarda da geçerlidir. Bununla beraber 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde avukata karşı açılan “tazminat davaları” yönünden özel bir zamanaşımı süresi de öngörülmüştür.

 16. Anılan maddede, “İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanılarak avukata karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer” hükmü bulunmaktadır.

 17. Avukatlık Kanunu’ndaki özel düzenleme bu şekilde olmakla birlikte sözleşmeye aykırılık hâlinin aynı zamanda suç teşkil etmesi durumunda uygulanacak zamanaşımı süresi uyuşmazlık noktasını oluşturmaktadır.

 18. Borçlar Kanunu’nun 98. maddesinde düzenlenen; “Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler, kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur” hükmüne göre haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır.

 

 21. Haksız fiil, BK’nın 41. maddesinde tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiil sorumluluğundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açılacak davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK’nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhâlde haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir. …

 22. Ayrıca 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin 49 ve 72. maddelerinin de aynı yönde düzenleme içerdiği belirtilmelidir.

 23. Aynı fiil bazen hem tazmin hem de ceza sorumluluğunu gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre ceza kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü hâllerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira, cezalandırma müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 Sayılı TBK madde 72/I), özel olarak da özel kanunlarda düzenleme yapmıştır.

 24. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tâbi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

 

 26. Dolayısıyla, BK’nın 98. maddesi gereğince haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanması gerekeceğinden uyuşmazlık konusu olan avukatlık sözleşmesi ilişkisinde de anılan hükümlerin tatbiki suretiyle ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.

 27. Öte yandan, BK’da düzenlenmeyen ancak TBK’nın 60. maddesinde “sebeplerin yarışması” başlığı altında “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkanı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir” hükmü bulunmaktadır.

 28. Bazı durumlarda zarar doğurucu eylem hem borca aykırılık hem de haksız fiil teşkil edebilir. Başka bir deyişle borçlunun zarar görenle arasındaki sözleşmeye aykırı davranışı aynı zamanda genel bir davranış kuralının da ihlâlini teşkil etmekteyse, aynı olayda hem sözleşmeden doğan sorumluluk hem de haksız fiil sorumluluğu söz konusu olacaktır. Açıklanan durumun varlığı hâlinde Türk hukukunda hâkim olan görüş bu iki sorumluluğun yarışması (hakların telâhuku) görüşüdür. Hakların yarışmasında, zarar görenin tazminat istemini isterse sözleşmenin ihlâli isterse haksız fiil hükümlerine dayandırma yönünde bir tercih hakkının bulunduğu; dayanılan hukuki sebep açıkça belirtilmediyse, hâkimin önüne gelen olay bakımından hangi sorumluluk hâli zarar gören lehine ise o hükümleri bir bütün olarak uygulaması gerektiği kabul edilir.

 29. İddiaya dayanak kılınan hukuki düzenlemelerin ne olduğu konusunda açık hüküm veya dosyaya yansıtılmış taraf iradesinin bulunmadığı hâllerde, hangi hükümlerin zarar gören lehine olduğunun nasıl belirlenmesi gerektiğine ışık tutmak faydalı olacaktır.

 

 31. Şu hâlde zarar gören sözleşmeye aykırılığa dayanmışsa, sadece sözleşmeye ilişkin hükümler uygulanacağından ceza zamanaşımı süresi uygulanmaz. Ancak zarar gören sözleşmeye dayanmasına rağmen zamanaşımı süresi yönünden ceza zamanaşımı süresinin uygulanmasını talep etmişse, hâkim işin esasına yönelik olarak sözleşmeye ilişkin hükümleri, süre konusunda da ceza zamanaşımı hükümlerini uygulamalıdır. …

 32. … Dava dilekçesinden davacının sözleşmeye aykırılıkla birlikte haksız fiili de belirtmesiyle buna da dayandığının kabulü gerekeceğinden hakların yarışması ilkesi gereği, zamanaşımı yönünden hangi hukuk kuralı lehine olacaksa onun uygulanması gerekir. Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde özel zamanaşımı belirlenmek suretiyle sözleşmeye dayanılarak avukata karşı açılacak tazminat davalarında bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle dava hakkının düşeceği belirtilmiş ise de fiilin aynı zamanda suç teşkil etmesi hâlinde uzun olan ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. …”

7-) Y. 3. HD, T: 21.11.2022, E: 2022/7189, K: 2022/8766:

“… Davacı, dava dışı ...’nın vermiş olduğu senedin icraya konulması için, davalıya vekil sıfatı ile vekaletname verdiğini, davalının … Asliye Ticaret Mahkemesinin … D. iş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı aldığını, akabinde … söz konusu senedi icra takibine koyduğunu, icra dosyasının takipsiz bırakılması neticesinde takibin düşürüldüğünü, 10.10.2013 tarihinde yenilendiğini, dava dışı ...’nın takibin zaman aşımına uğraması sebebiyle dava açtığını, davanın kabul edildiğini ve kararın kesinleştiğini, alacağın zaman aşımına uğradığının kesin hükümle karar altına alınması üzerine alacağından mahrum kaldığı gibi yargılama ve takip sürecinde bir çok masraf yaptığını, davalıyı şikayet etmesi üzerine davalı tarafından kendisine 50.000,00 TL ödendiğini, ancak bu bedelin zararını karşılamaktan uzak olduğunu, vekalet görevinin kanun ve meslek kuralları çerçevesinde yerine getirilmemesinden dolayı alacağını alamamak hem de fazladan zarara girmiş olması sebebiyle davalı hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, davalıya 2 ay 15 gün hapis cezası verildiğini ve hükmün açıklanmasının geri bırakıldığını, bu nedenlerle uğramış olduğu maddi zarar dolayısıyla 44.989,95 TL maddi tazminat ile meydana gelen manevi zarar nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplamda 144.989,95 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini, maddi zarar kapsamında kalan alacaklarından davalının safahatta ödemiş bulunduğu 50.000,00 TL’nin işlemiş faizlerden mahsubu ile hesap edilecek faizin tarafına ödenmesine, manevi tazminat alacağına icra dosyasının işlemden kaldırıldığı 20.07.2009 tarihinden itibaren kanuni faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, dava dilekçesinde belirtilen icra takibinin düşmesi nedeniyle ve akabinde ödeme yaptığı zaman dikkate alınacak olursa yasada belirtilen 1 yıllık zaman aşımının dolduğunu, Avukatlık Kanunu’na göre zaman aşımının başlayacağı tarihin ‘’hakkın doğumunun öğrenildiği tarih’’ olduğunu, … savunarak davanın reddini dilemiştir.

İlk derece mahkemesince ; ’’… davanın 02.08.2021 tarihinde açıldığı, davacının, davalı avukatın eylemi nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın varlığını dava dışı ...’nın takibin zamanaşımına uğraması sebebiyle açtığı davanın kesinleşme tarihi itibariyle öğrendiğinin kabulü gerektiği, Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde, zamanaşımının başlayacağı tarih olarak belirtilen "hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten" (dava dışı ...’nın takibin zamanaşımına uğraması sebebiyle açtığı davanın kabulüne ilişkin kararın kesinleştiği tarih olan 29.08.2017’den) itibaren dava tarihi olan 02.08.2021 tarihine kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği’’ gerekçesiyle davanın zaman aşımından reddine karar verilmiş, davacının istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge adliye mahkemesince de ; ’’… avukata karşı açılan “tazminat” davaları yönünden Avukatlık Kanunu 40. maddesinde özel bir zamanaşımı düzenlemesi söz konusu olup eldeki davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu’’ gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davalı avukatın vekalet görevini gereği gibi yerine getirmediği gerekçesiyle uğranılan maddi ve manevi zararın tahsili istemine ilişkindir. … 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … kararının incelenmesinde; … sanığın görevinin gereklerine tevessül etmeyerek katılanın zarara uğramasına yol açtığı’’ gerekçesiyle tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde sanığın atılı suçu işlediği sabit görülmekle, eylemine uyan TCK’nın 257/2 maddesi uyarınca cezalandırılmasına, … sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, … ceza mahkemesi kararının 26.03.2021 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Davalı avukatın, iş bu davanın dayanağı olan eyleminin, Türk Ceza Kanunu’na göre “görevin kötüye kullanılması” niteliğinde olup, suç teşkil ettiği görülmektedir.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 72/1.maddesinde; ’’ Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır .’’ denilmek suretiyle zaman aşımı süresi için Ceza Kanununa atıfta bulunulmuş olup, anılan hükme göre, tazminat davasının, ceza kanunları gereğince süresi daha uzun zamanaşımı süresine tabi, cezayı gerektiren bir eylemden doğmuş olması halinde, ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı açıktır. Kaldı ki bu maddenin uygulanması için, ceza davasında tazminat istenmesi gerekmediği gibi, eylemi işleyen hakkında ceza davası açılmış olması ya da mahkumiyet kararı verilmiş olması da gerekli değildir. Sadece eylemin suç niteliğini taşıması yeterlidir. Somut olayda ise tazminatı gerektiren dava konusu olayla ilgili davalı hakkında ceza davası açılmış ve yapılan yargılama sonucu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Sonuç olarak eldeki dava, ceza zaman aşımına tabi olup, dava tarihi itibariyle henüz ceza zaman aşımı dolmamıştır. O halde, ilk derece mahkemesince için esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, …”

V-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Neslihan Çukadar; Borç İlişkilerinde Def’i Hakkı ve İtirazlar, Ankara, 2014.


1   Maddenin Düstur’daki “V” şeklindeki kenar başlığı, “F” olarak anlaşılmalıdır.

 

Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X