I. Zenginleşenin yükümlülüğü
B. Geri vermenin kapsamı
I. Zenginleşenin yükümlülüğü
Madde 79 - Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür.
Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.
I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:
(B) İadenin Şümulü
I - Müddeaaleyhin borcu
Madde 63 - Haksız olarak bir şeyi istifa eden kimse, onun istirdadı zamanında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği miktar nisbetinde red ve iade ile mükellef değildir.
Şukadar ki kabız, o şeyi suiniyet ile elden çıkarmış yahut onu elden çıkarır iken bilâhare red ve iadeye mecbur olacağına vâkıf bulunmuş olursa red ve iadeye mecburdur.
II-) Madde Gerekçesi:
Madde 78 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 63 üncü maddesini karşılamaktadır.
Tasarının iki fıkradan oluşan 78 inci maddesinde, sebepsiz zenginleşenin geri verme yükümlülüğü düzenlenmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 63 üncü maddesinin kenar başlığında kullanılan “B. İadenin Şümulü / I. Müddeaaleyhin borcu” şeklindeki ibareler, Tasarıda “B. Geri vermenin kapsamı / I. Zenginleşenin yükümlülüğü” şeklinde değiştirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasında kullanılan olumsuz ifade, Tasarının aynı maddesinin birinci fıkrasında olumlu şekilde ifade edilerek, daha kolay anlaşılması ve kenar başlığıyla uyumlu olması sağlanmıştır. 63 üncü maddenin ikinci fıkrasında kullanılan “kâbız o şeyi suiniyet ile elden çıkarmış” şeklindeki ibare, Tasarıda “zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa” şeklinde değiştirilmiştir. Gerçekten, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununda “kötüniyetli” terimi yerine “iyiniyetli olmama” terimi kullanıldığı göz önünde tutularak, Tasarı da “iyiniyetli olmaksızın” ibaresi kullanılmıştır.
III-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:
1-) OR:
B. Umfang der Rückerstattung
I. Pflicht des Bereicherten
Art. 64
Die Rückerstattung kann insoweit nicht gefordert werden, als der Empfänger nachweisbar zur Zeit der Rückforderung nicht mehr bereichert ist, es sei denn, dass er sich der Bereicherung entäusserte und hiebei nicht in gutem Glauben war oder doch mit der Rückerstattung rechnen musste.
2-) CO:
B. Etendue de la restitution
I. Obligations du défendeur
Art. 64
Il n’y a pas lieu à restitution, dans la mesure où celui qui a reçu indûment établit qu’il n’est plus enrichi lors de la répétition; à moins cependant qu’il ne se soit dessaisi de mauvaise foi de ce qu’il a reçu ou qu’il n’ait dû savoir, en se dessaisissant, qu’il pouvait être tenu à restituer.
III-) Yargı Kararları:
1-) YHGK, T: 10.02.2022, E: 2022/80, K: 2022/107:
"... 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin alacaklı sıfatıyla dava dışı borçlu ... Ltd. Şti. aleyhine başlattığı icra takibi sonucunda isim benzerliği nedeniyle, dava dışı borçlu ile hiçbir organik bağı bulunmamasına rağmen müvekkilinin işyerine hacze gidildiği sırada, ... 3. İcra Müdürlüğünün ... Tal. sayılı dosyasına, davalı alacaklı tarafın haciz tehdidi altında ... TL ödemek zorunda kaldığını, davalının haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre icra dosyasındaki paranın davalı alacaklıya ödenmeden avans faizi ile müvekkiline geri verilmesine, davalı tarafın kötü niyetli olması nedeniyle ... kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
...
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 12. maddesi gereğince takibe konu olan para alacağına mahsuben borçlu veya üçüncü şahıs tarafından yapılan ödemenin kabulünün zorunlu olduğunu, bununla borçlunun ödenen miktar kadar borcundan kurtulduğunu, anılan madde nedeni ile husumetin zenginleşen icra dosyası borçlusu ... Ltd. Şti.’ye yöneltilmesi gerektiğini, müvekkilinin bu davada taraf sıfatının bulunmadığını, açılmış davanın pasif husumet yokluğundan reddinin gerektiğini, keza İİK’nın 72. maddesine göre açılacak bir istirdat davasının davacısının ancak borçlu olabileceğini ileri sürerek davacının aktif husumet ehliyetinin yokluğu nedeniyle, aksi hâlde borçlu şirket ile davacı arasında organik bağ bulunduğundan davanın reddini savunmuştur.
...
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalının, dava dışı üçüncü kişiden olan alacağı için davacıya yönelttiği haciz tehdidi altında, davacının dosya borcunu yatırması nedeniyle zenginleşenin alacaklı olan davalı mı yoksa dava dışı borçlu mu olduğu, buradan varılacak sonuca göre sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayanılarak açılan davanın davalıya mı yoksa davanın İİK’nın 72. maddesinden kaynaklanan istirdat davası olduğu değerlendirilerek dava dışı borçluya karşı mı açılması gerektiği noktalarında toplanmaktadır
III. GEREKÇE
17. İcra ve İflâs Kanunu’nun 72/1. maddesi “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir” hükmünü içermektedir. Aynı maddenin 7. fıkrasında ise “Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir” düzenlemesi mevcuttur.
18. Borçlu ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşen icra takibine rağmen, borçlu olmadığı kanısında bulunabilir. Böyle bir borçlu, borçlu olmadığını tespit ettirmek için menfi tespit davası açabilir ve bu davada hiç değilse icra dairesinin banka hesabına yatan paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir kararı alarak (İİK m. 72/III/2.c.) aleyhine yapılmakta olan icra takibinin durdurulmasını ve davayı kazanınca da takibin iptalini sağlayabilir.
19. Borçlu, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için istirdat davası açabilir (İİK m. 72/VII). Borçlunun menfi tespit davası açmış olması hâlinde, menfi tespit davası sonuçlanmadan önce borcun ödenmesi üzerine de menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilmelidir (İİK m. 72/VI).
20. İstirdat davası, esasen sebepsiz zenginleşme iddiasına dayanan bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödenmiş olduğu iddia edilen bir paranın geri verilmesi istenir. Yalnız, davanın şartı icra hukukuna dayanmaktadır: Borçlunun, borcu bulunmadığı bir parayı icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması …” “…
21. İcra ve İflas Kanunu’nda yerini bulan istirdat davasından sonra sebepsiz zenginleşme kavramına ilişkin açıklama yapmak yerinde olacaktır.
22. Borcun kaynaklarından biri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşme, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Benzer hükümler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 ve devamı maddelerinde de yer almaktadır. ...
23. Haklı bir neden olmaksızın başkasının mal varlığından ya da emeğinden zenginleşen kimse bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür (TBK 77). Bu yükümlülük özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan ya da gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir nedene dayanması durumunda doğmuş olur. Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Hukuka ya da ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. ...
24. Buna göre borcun kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli haklı bir sebebe dayalı olmaması gerekmektedir.
25. Sebepsiz zenginleşmeden bahsedilebilmesi için diğer şartların yanında en önemlisi zenginleşenin mal varlığında meydana gelen artışın haklı bir sebebe dayanmamasıdır. Zira zenginleşmeyi doğuran sebep, kazandırma veya zenginleşenin müdahalesi ya da umulmayan bir olay olabilir. Nitekim BK’nın 61. maddesinde özellikle “haklı bir sebep olmaksızın” ifadesine yer verilmiş ve haklı olmayan sebep teşkil edecek hususlar örnek olarak sayılmıştır. Bu durumda kazandırmaya (edime) dayanan sebepsiz zenginleşme; “geçerli olmayan sebebe” veya “gerçekleşmemiş sebebe” veyahut “sona ermiş sebebe” dayalı olarak gerçekleşebilir.
26. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğmakta olup, bu borcun konusu mal varlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir. Sebepsiz zenginleşmede sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur.
27. Görüldüğü gibi, sebepsiz zenginleşme, ikincil (talî) niteliktedir ve mal varlığındaki azalmanın başka aslî nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez. Başka bir anlatımla aynı olayda, aynî haktan (istihkak davası), zilyetlikten, sözleşmeden, sözleşme benzeri hukukî ilişkiden veya haksız fiilden kaynaklanan bir talebin ileri sürülmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulama alanı bulamayacaktır.
28. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2021 tarihli ve 2017/(23)6-868 E., 2021/1646 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
29. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ...
...
... davacı şirketin, icra dosyasına kendisiyle ilgisi bulunmayan asıl borçlu şirketin borcunu ödemiş olduğu açıktır.
31. ... asıl borçluyla ilgisi bulunmayan davacının adresine gelinerek malları haczedilmeye çalışılmış, bunun üzerine davacı vekili haczi engellemek adına dosya borcunu ihtirazi kayıtla ödemek durumunda kalmıştır.
32. O hâlde, eldeki davanın sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayalı olduğu kabul edilmelidir.
33. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü açısından sebepsiz zenginleşenin kim olduğunun tespiti önem kazanmaktadır.
34. Davacının icra dosyasına haciz tehdidi altında yatırmış olduğu parayla kim menfaat temin ediyorsa onun sebepsiz zenginleşme davasının muhatabı olacağı hususunda kuşku bulunmamaktadır. İİK’nın 12. maddesine göre icra dairesi takip edilen para alacağına mahsuben üçüncü şahıs tarafından ödenen paraları kabule mecburdur. Bununla borçlu bu miktar kadar borcundan kurtulur. Somut olayda da, yapılan ödemeyle ilk bakışta icra dosyasının borçlusunun borcunun söndüğü, bu nedenle menfaat temin edenin dava dışı asıl borçlu şirket olduğu, sebepsiz zenginleşme davasının muhatabının da anılan şirket olması gerektiği düşünülebilirse de, davacı ihtirazî kayıtla yatırdığı parayı asıl borçlunun borcundan kurtulması amacıyla kendiliğinden değil, haciz tehdidinden korunmak amacıyla ve bu hususu da haciz tutanağında açıkça belirterek yatırmıştır. Yatırılan para davalı alacaklının mal varlığına dâhil olmuştur. Davacının istemi, kendisinden haksız şekilde tahsil edilerek davalının mal varlığına giren paranın iadesi olduğuna göre muhatap da davalı olmalıdır. Aksinin kabulü, davacıyı muhatabı olmayan, borcu ödeme kabiliyetinin olup olmadığı belirsiz dava dışı borçluya yönelmeye zorlayacaktır ki, bu tür bir riskin davacıya yüklenmesi adil olmaz. Öyle ise, dava konusu olayda sebepsiz zenginleşenin davalı olduğunun kabulü gerekir. ...”
2-) Y. 8. HD, T: 19.03.2019, E: 2017/15193, K: 2019/2858:
“... Davacı ... vekili, tamamı davacı adına kayıtlı ... meskenin davalının ısrarları ve evlilik birliğinin devamının sağlanması için bedelsiz olarak ... tapuda devrederek taşınmazın tamamının davalı adına tescil edildiğini belirterek, ... TL katılma alacağının faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı ..., davaya konu taşınmazın kendisine davacı tarafından bağışlandığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ... davalının bir gelirinin bulunmadığı, davacının bu satışlar karşılığında davalıdan herhangi bir bedel almadığı, evliliğin devamı için bu devirleri yaptığının anlaşıldığını, bu durumda davacı tarfından davalıya satış yoluyla yapılan devir işlemlerinin Borçlar Kanunu’nun 234 ve devamı maddeleri gereğince gizli bağış niteliğinde bulunduğu ve bağış yapılan taşınmazla ilgili olarak mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğinde bulunulamayacağı, ayrıca davacı tarafından bağıştan rücu davası açıldığı yönünde bir bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
... Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK madde 285/3).
Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.
Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.
Bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir. ...
Davacı ve davalı eş, resmi satış gösterilen işlemin gerçekte satış olmadığını ve kavga etmiş eşlerin barışması, evi terk edenin dönmesi, boşanma davası açanın davadan vazgeçmesi, işlerinin yoğunluğu, zamanın sıkışıklığı, işlerin daha kolay yürümesi, ayrı şehirlerde yaşanılması, ticari kaygıların bulunması vs. saiklerle yapıldığı tarafların kabulünde olsa dahi, yani satışın gerçek olmadığını kabul etseler dahi, bu devir bağış olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü, açıklanan nedenler yukarıda da açıklandığı gibi eşlerin ahlaki görevi yerine getirmesi, ailenin huzuru ve uyumu ya da karşılıklı güvene dayanarak yapılmıştır. Bağış iradesi bulunmamaktadır. Bağış olarak değerlendirilmemelidir. Gerçekte satış olmadığını kabul etmeleri demek, bağışı kabul etmek anlamına gelmemektedir.
...
Davalı tarafça yapılan işlem bağış olarak savunulmuş ise de, davacı tarafından yapılan devrin bağış olduğunu çağrıştıracak bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Davacı tarafın bedelsiz olarak bağış amacıyla taşınmazın davalı kadın adına tescil edildiğine ilişkin irade açıklaması da bulunmamaktadır. Mahkemece, tüm taraf delilleri birlikte değerlendirilerek sonucuna göre işin esasına ilişkin bir karar verilmesi gerekirken, ...”
IV-) Yararlanılabilecek Monografiler:
İlhan Ulusan; İyiniyetli Sebepsiz Zenginleşenin İade Borcunun Sınırlanması Sorunu (BK. md. 63/1), İstanbul, 1984.
Muhammed Alparslan Budak; Sebepsiz Zenginleşmede İade Borcu, Ankara, 2021.